İstanbul'da dün akşam saatlerinde hissedilen 3.7 büyüklüğündeki deprem, kısa süreli panik yaşanmasına neden oldu. Vatandaşlar sosyal medyada deprem konusunu tartışırken, deprem uzmanı Prof. Dr. Şener Üşümezsoy'dan beklenmedik bir açıklama geldi. Üşümezsoy, İstanbul'daki bu depremin büyük bir tehlike sinyali olmadığını belirtirken, asıl riskin hiç beklendiği gibi olmadığını vurguladı.

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, CNN Türk'te yaptığı açıklamada, İstanbul'da hissedilen 3.7'lik deprem için endişe etmeye gerek olmadığını söyledi. Uzman jeolog, bu sarsıntının Sredna Gora çukuru bölgesinde meydana geldiğini ve yaklaşık 500 metre çapında bir alanın yırtılmasıyla oluştuğunu belirtti. Bu depremin, Silivri açıklarında yaşanan 5.3'lük depremden tamamen farklı bir hatta olduğunu da özellikle vurguladı.

Üşümezsoy'un en dikkat çekici açıklaması, asıl tehlikenin nerede olduğu konusunda geldi. "En riskli bölge Ege bölgesinde, Manisa'dan Denizli'ye uzanan hat üzerinde" diyen uzman, bu bölgenin tarihsel olarak da deprem açısından tehlikeli olduğunu hatırlattı. Üşümezsoy, İncil'de de geçen bilgilere dayanarak, Ege bölgesinin 17 ve 60 yıllarında da büyük depremlere maruz kaldığını belirtti.

Deprem uzmanının açıklamalarına göre, Karadeniz bölgesi aslında "rahat" bir bölge olarak değerlendiriliyor. Üşümezsoy, Karadeniz kıyılarında maksimum 5-5.5 büyüklüğünde depremlerin yaşanabileceğini, ancak bunların 1-2 kilometrelik yırtılmalar olduğunu ve "büyük deprem" kategorisine girmediğini açıkladı. Karadeniz'in eski tektonik döneminden (Paratetis) kalma olması ve açılma hızının yavaşlaması nedeniyle büyük deprem riskinin düşük olduğunu belirtti.

Edirne ve Kırklareli'nin ise "yeşil bölge" olarak deprem risk haritasında güvenli alanlar arasında yer aldığını vurgulayan Prof. Üşümezsoy, bu bölgelerin eski Trakya havzası olması nedeniyle büyük deprem riski taşımadığını ifade etti. Uzman, Karadeniz faylarının Trakya'nın sismik durumunu değiştirmeyeceğini de sözlerine ekledi.

Erken Emeklilikte Yeni Bir Dönem Başlıyor!
Erken Emeklilikte Yeni Bir Dönem Başlıyor!
İçeriği Görüntüle

Son dönemde deprem sayısının arttığı yönündeki algıya da değinen Prof. Üşümezsoy, bu durumun gerçek bir artış olmadığını, iletişimin gelişmesi ve gelişmiş sismik ağlar (AFAD, Kandilli, Avrupa Sismoloji Merkezi) sayesinde küçük depremlerin de kaydedilmesi nedeniyle böyle bir algı oluştuğunu açıkladı. Bu küçük depremlerin Balkan kuşağı ile ilişkili olduğunu ve Kuzey Anadolu Fayı ile bir ilgisinin bulunmadığını belirtti.

MTA'nın 2025 güncel diri fay haritasına göre, Türkiye'de 45 ilde 485 aktif fay bulunuyor ve bu fayların büyük kısmı 5.5 ve üzeri büyüklükte deprem üretebilecek kapasitede. İstanbul, hem kuzey hem de güney fayları nedeniyle deprem riski açısından hassas bölgeler arasında yer alıyor, ancak Prof. Üşümezsoy'un son açıklaması, kısa vadede İstanbul'da büyük bir deprem beklenmediğini işaret ediyor.

Simav bölgesindeki deprem riskinin de önceki döneme göre azaldığını belirten Üşümezsoy, bu bölgedeki depremlerin sıcak kaynaklardan kaynaklanan "deprem fırtınaları" olduğunu ve Akhisar benzeri durumlar yarattığını ifade etti. Asıl aktif bölgenin Manisa'dan Denizli'ye uzanan Ege hattı olduğunu tekrar vurguladı.

İBB'nin olası deprem kayıp tahminlerine göre, İstanbul'un 39 ilçesinin tamamında deprem riski bulunuyor ve en yüksek risk grubunda yer alan ilçeler özellikle kıyı şeridinde konumlanmış durumda. Ancak son günlerde yaşanan sarsıntıların büyük bir depremin öncüsü olmadığı yönündeki değerlendirmeler, İstanbul halkını bir nebze de olsa rahatlattı.

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy'un açıklamaları, deprem risk algısında önemli değişikliklere işaret ediyor. İstanbul'daki panik havasının yersiz olduğunu belirten uzman, asıl dikkat edilmesi gereken bölgenin Ege olduğunu vurguluyor. Bu değerlendirme, Türkiye'nin deprem risk haritasında yeni bir perspektif sunuyor.