Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un "Türkiye artık eski Türkiye değil!" sözleri, uzun süredir tartışılan bir konuyu yeniden gündeme getirdi. Bu iddia, hem destekleyenleri hem de eleştirenleri harekete geçirirken, halk arasında "Acaba gerçekten ne oldu?" sorusunu doğuruyor.
Eski Türkiye döneminde ülkemizin değerleri ve standartları çok farklıydı. O zamanlar iktidarı eleştirmek bir hak olarak görülürdü, vatandaşlar görüşlerini rahatça ifade edebilirdi ve medya çeşitliliği vardı. Ekonomik açıdan bakıldığında da o dönem çok daha müreffeh bir atmosfer hüküm sürüyordu. Asgari ücret gerçek anlamda geçim sağlıyordu, emekliler daha güvenli bir geleceğe sahipti ve genel yaşam standardı bugünkünden çok daha iyiydi.
Günümüz Türkiye'sinde ise durum tamamen değişti. İktidara yönelik eleştiriler anında yasal süreçlere konu oluyor ve insanlar düşüncelerini ifade etmekten çekiniyor. Bu durum, eski Türkiye'deki gibi rahat ve özgür bir ortamın artık bulunmadığını gösteriyor. İnsanlar artık düşüncelerini paylaşırken çok daha dikkatli olmak zorunda kalıyor ve bu durum toplumsal bir gerilim yaratıyor.
Ekonomik alanda yaşanan değişimler de oldukça çarpıcı. Asgari ücret, enflasyon karşısında sürekli gerileyen bir konuma düştü. 2024 yılı itibarıyla asgari ücret 17.002 TL olarak belirlenmiş olmasına rağmen, yaşam maliyetleri bu rakamın çok üzerinde seyrediyor. Emekli vatandaşlar ise geçim sıkıntısı çekmeye devam ediyor ve çoğu zaman temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Bu durum, eski Türkiye dönemindeki ekonomik rahatlığın artık yaşanmadığını açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Dış politika alanındaki değişimler de oldukça belirgin. Türkiye'nin uluslararası itibarında ciddi bir düşüş yaşanıyor. Passport Index 2025 verilerine göre Türk pasaportu dünyada 37. sırada yer alıyor ve 124 ülkeye vizesiz giriş imkanı sunuyor. Bu rakam, eski Türkiye dönemindeki pasaport gücünün çok gerisinde kalıyor. Özellikle Batı ülkeleri, Türk vatandaşlarına uygulanan vize şartlarını sıkılaştırırken, bu durum hem vatandaşların seyahat özgürlüğünü kısıtlıyor hem de ülkenin uluslararası imajını olumsuz etkiliyor.
Yabancı yatırımcıların Türkiye'ye olan ilgisinde de belirgin bir azalma söz konusu. 2024 yılında Türkiye'ye 11,3 milyar dolar değerinde uluslararası doğrudan yatırım gelse de, bu rakam eski dönemlere göre oldukça düşük seviyelerde kalmaya devam ediyor. Mehmet Şimşek'in yurt dışından para bulmak için kapı kapı dolaşması, durumun vahametini gözler önüne seriyor. Yabancı sermaye, Türkiye'deki siyasi belirsizlikler nedeniyle temkinli yaklaşım sergiliyor ve bu da ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etki yaratıyor.
Tarım alanında yaşanan gerileme de oldukça düşündürücü. Türkiye, bir zamanlar kendi buğdayını üretip dışarıya satan bir ülke iken, şimdi dünyada en çok buğday ithal eden 3. ülke konumunda. 2024 yılında ülkemiz 20,8 milyon ton buğday üretirken, ihtiyacımız 24,5 milyon ton seviyesinde. Bu durum, gıda güvenliği açısından ciddi endişeler doğuruyor ve tarım politikalarındaki yanlışlıkların bir sonucu olarak görülüyor.
126 ülkeden gıda ürünleri satın almak zorunda kalan Türkiye, bereketli topraklarına rağmen kendi kendine yetebilme konusunda ciddi sorunlar yaşıyor. Bu durum, hem ekonomik hem de stratejik açıdan ülkenin zayıflığını ortaya koyuyor. Eski Türkiye'de tarım alanında kendine yeterli olan ülkemizin, bugün dışa bağımlı hale gelmesi, yanlış politikaların bir sonucu olarak değerlendiriliyor.
Siyasi alandaki değişimler ise en çarpıcı gelişmeler arasında yer alıyor. Demokrasi puanının sürekli düşmesi, uluslararası raporlarda Türkiye'nin "özgür olmayan" ülkeler kategorisine yerleştirilmesi ve insan hakları alanındaki gerilemeler, yeni Türkiye'nin karakteristik özellikleri arasında gösteriliyor. Seçme ve seçilme hakkında yaşanan kısıtlamalar, muhalif seslerin susturulması ve hukuk sisteminde yaşanan sorunlar, demokratik kurumların zayıfladığını gösteriyor.
Medya alanındaki değişimler de oldukça belirgin. Tele-1 televizyonuna kayyum atanması ve Merdan Yanardağ'ın "casusluk" iddiasıyla tutuklanması, medya özgürlüğü açısından endişe verici gelişmeler olarak değerlendiriliyor. CHP'li belediyelere kayyum atanması ve belediye başkanlarının tutuklanması da yerel yönetimlerde yaşanan sorunları gözler önüne seriyor.
Orduda yaşanan gelişmeler de dikkat çekici. Teğmenlerin "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" demeleri nedeniyle ordudan ihraç edilmeleri, ulusal değerlerin dahi artık tartışmalı hale geldiğini gösteriyor. Bu durum, eski Türkiye dönemindeki milli kimlik bilincinin nasıl zayıfladığını ortaya koyuyor.
Uluslararası alanda Avrupa Birliği ile yaşanan sorunlar, NATO ilişkilerinde yaşanan gerginlikler ve genel olarak dış politikada izlenen çizgi, Türkiye'nin uluslararası sistemdeki yerini olumsuz etkiliyor. Eski Türkiye dönemindeki batı yanlısı politikaların yerini alan mevcut yaklaşım, ülkeyi uluslararası toplumdan uzaklaştırıyor.
Genel olarak bakıldığında, "Türkiye artık eski Türkiye değil" sözünün doğruluk payı yüksek görünüyor. Ancak bu değişim, pozitif yönde mi yoksa negatif yönde mi olduğu konusu tartışmalı kalmaya devam ediyor. Eski Türkiye döneminin daha özgür, daha müreffeh ve daha saygın bir ülke olduğu gerçeği ise göz ardı edilemez bir durum olarak öne çıkıyor.
Bu dönüşümün sonuçları, gelecek nesillere bırakacağımız miras üzerinde de ciddi etkiler yaratacak. Özgürlükler, ekonomik refah, uluslararası itibar ve sosyal barış gibi temel değerlerin korunması, Türkiye'nin gelecekteki başarısı için kritik önem taşıyor. O halde, bu değişimin hangi yönde geliştiği sorusuna verilecek yanıt, ülkemizin yol haritasını belirleyecek en önemli faktör olmaya devam ediyor.
            
            
                            
                            
                            




